Gezgin Anne ile Röportaj: “Artık Anne Oldum. Benden Geçti Öyle Şeyler” Demeyen Anne

Deniz Özgül (Gezgin Anne), İzmir, İstanbul, Londra ve ardından 2014’ten bu yana 2 çocuğu ve eşi ile birlikte İsviçre’nin Zürih kentinde yaşıyor. Deniz sürekli seyahat ediyor. Biz de Deniz’e çocuklarla seyahat etmek üzerine sorular sorduk. Deniz de bizi kırmadı ve sorularımızı cevapladı. Deniz Özgül Kimdir? Çocuklarla seyahat etmek nasıl oluyor? Okuyalım, görelim 🙂

Gezgin Anne
Kısaca kendini bize tanıtır mısın? Kimdir Gezgin Anne, neler yapar? Nasıl başladı bu seyahat tutkusu? Seni böyle sürekli gezmeye iten şeyler neler? Londra’dan önce de var mıydı yoksa Londra ile mi başladı her şey? Londra’ya taşınmak seyahat etmen için sana kolaylık sağladı mı?

Çocukluğumdan beri seyahat severim. Ailecek her hafta sonu İzmir yakınlarında bir yere giderdik mutlaka. Alışkanlık oldu ve üniversitede kendi gezilerimi gerek İstanbul içinde gerek farklı şehirlere planlamaya başladım. İTÜ’den mezun olduktan sonra İzmir, İstanbul ve Londra’da Çevre Mühendisliği yaptım. 2006’da Türkçe gezi blogları yok denecek kadar azken gezip gördüğüm şehirleri anlatan bir bloğum vardı. Londra’dan dünyanın her yerine kolayca gidebilme avantajını kullanıp bol bol gezdik eşimle. Schengen vizesi aldık mı her ay farklı bir ülkeye giderdik.

Sonra bebeğimiz oldu ve “bebekle gidemezsin” diyenlere rağmen bir sene içinde İngiltere dışına 30’un üzerinde uçak yolculuğu yaptık. Bu vesile ile 2012 yılında www.gezginanne.com adlı bloğu hazırladım. 2014’te Zürih’e taşındık ve bir de kızım oldu.

Geçen seneden beri Almanca öğrenmeye ağırlık verdim ve blogu kitap haline getiriyorum.

Gezgin Anne
Gözümde çocuk bakmak çok zormuş gibi duruyor. Sen bir de buna seyahat ekliyorsun ve zorluğu bir üst seviyeye taşıyormuşsun gibi geliyor bana =) Daha önceden çocuklar olmadan gezdiysen; çocuklarla ve çocuklar olmadan gezmenin farkları neler sence? Ne gibi avantajları ve zorlukları var?

Çocuklarla gezmek önceden hazırlık gerektiriyor. Yemeğini, uykusunu, yorulursa nasıl dinleneceğini planlamak gerekiyor. Tabii sıkıldığı anlarda eğlendirmek de! Seyahat hem zevkli hem de yorucu tek başınayken bile. Uykusuz kalınan yolculuklar, saat farkına uyum, hastalanma ihtimali, varsa yemek takıntısı… Çocuklar işin içine girdi mi kendinize de çok iyi bakmanız gerekiyor. Hastalanma lüksü yok; hem evde hem de tatilde…

Eskiden bir sırt çantası ile Küba’yı 2 hafta gezmiştik. Geçen sene 2 sırt çantası ile 3 hafta Japonya’yı gezdik. Biraz eşya artışı da oluyor tabii.

Gezgin Anne
Bir yandan çalışıyor musun? Çalışıyorsan, mesleğin gezmen için sana kolaylık sağlıyor mu?

Şu an çalışmıyorum annelik yapmak dışında. Çocuklardan önce eşimin iş seyahatlerinde peşine takılırdım; ama şimdi okullu olduk ve ancak okul tatillerinde seyahat edebiliyoruz.

Konaklama, ulaşım, yemek gibi ihtiyaçları ucuza getirmek için çaba sarf ediyor musun? Ediyorsan bunlar nelerdir? Bu konularda tavsiyelerin var mı?

Blogda reklam aldığım oteller oluyor konaklamak için. O zaman ücretsiz veya indirimli kalıyoruz.

Onun dışında uçak biletlerini çok önceden ayarlamaya çalışıyorum mümkünse. Kendi bütçemizle kaldığımız oteller genelde ekonomik ve aile dostu olanlar, Airbnb’yi kullanıyorum sıklıkla, yemeği de Michelin yıldızlı restoranlarda değil genelde yerel halkın yediği restoranlarda yiyoruz. Airbnb’de kalıyorsak kahvaltıyı evde hazırladığımız da oluyor. Çocuklar erken uyandıklarından henüz kafeler açılmamış olabiliyor.

Gezgin Anne
Çocukları olup da, “Artık ben çocuk yaptım. Bu saatten sonra gezemem.” diyenlere söylemek istediğin teşvik edici şeyler var mı?

Bebekle ilk seyahat oldukça korkutucu geliyor kulağa. Bana “Ben köşedeki markete gidemiyorum, siz nasıl bu kadar geziyorsunuz?” diye çok soran var. O yüzden önce rahat ardından da cesur olun. Bebek seyahat sırasında hastalanabilir ama evde kalsanız da hastalanabilir.

Çeşme’de biri slingde diğeri elimde iki çocuğumla yürürken yanımdan geçen adam karısına “bak herkes çocuğuyla tatilde, biz 3 sene eve kapandık” demişti bir keresinde.

İlk seyahati atlatırsanız arkası geliyor. Bir de tabii aile büyüklerinin eleştirilerine pek kulak asmayın, aşırı korumacı olabiliyorlar.

Gezgin Anne
Gittiğin yerlerden en favori yerleri bizimle paylaşabilir misin? Neden oraları çok sevdiğini de söylersen süper olur =) Hatta aynı şekilde sevmediklerin varsa neden? Ya da kendini garip hissettiğin yerler olduysa neden?

En favori yerlerimden biri Kanarya Adaları’ndan Gran Canaria. Oğlum 1,5 yaşındayken yılbaşında gitmiştik ve çok keyif aldık. Tüm adayı arabayla gezmemiz, kaldığımız otelin de çocuklara uygun olması ve kış ortasında denize girebilmek en büyük artıları.

Londra’da yaşadım diye demiyorum ama çocukla yapılacak en renkli seyahatlerden biri. Müzeleri dolaşmak müthiş keyifli ve çocuklar için harika bir deneyim.

Tabii ki Tokyo; hem çok farklı hem çok güzel. Hem kalabalık hem de düzenli. Kimsenin kimseye çarpmadığı istasyonları ve yemek kültürü benim için unutulmaz. Oğlum da Budist tapınaklarındaki ritüellere ve oyun makinelerine bayıldı.

9 sene önce gittiğim Küba ise oldukça farklı. Eminim şu an hızla değişiyordur; ama beni kesinlikle büyülemişti. Otel yerine orada yaşayanların evlerinde (casa particular) kalıp tek kelime İspanyolca bilmeden anlaşmak, Trinidad ve Vinales Küba’yı çok sevmemin nedenleri.

Sydney ve San Francisco da yaşayabilirim dediğim şehirlerden. Özellikle Sydney’de takım elbiseli insanların sörf tahtalarıyla şehirde yürümesi, otobüse binmesi beni hayretler içinde bırakmıştı. Aynı şekilde San Francisco da hem şehir hem doğa hem tarih hem kültürel açıdan benim çok mutlu gezdiğim şehirlerden, hatta 3 kez gittim.

Garip hissettiğim yer Marakeş oldu. Turistik yerlerinde sürekli gürültü ve karmaşa vardı. Çocuklar çok rahatsız oldu özellikle. Kesinlikle güvenli ve güzel bir şehir ama o kalabalık bizi yordu.

Gezgin Anne
Sence farklı kültürlerde böyle seyahat etmenin insanın karakterine ve bakış açısına ne gibi avantaj ve dezavantajları mevcut? Çocukların daha küçük olmasına rağmen bu seyahatlerin onlar üzerince sence ne gibi etkisi oldu?

Bebeğim oldu diye eve kapanma​k zorunda kalmadığımı öğrendim. Türkiye’de doğumdan sonra 40’ın çıkana dek evden çıkmama olayı vardır. Yurt dışında ise tam tersi; “anne kendini sokağa çıkabilecek kadar iyi hissettiği an bebeği de alıp evden dışarı çıksın” derler. Biz de bu sayede seyahat etmeye devam et​tik​ ama​ sırt çantasıyla çıktığımız; hostellerde, çadırda konakladığımız seyahatlerden farklı gezdik ilk zamanlar.

Ç​ocuk dostu ülke​ler​, şehir​ler​, otel​ler​ ​olduğunu öğrendim.

Gezgin Anne

Seyahatlerimiz sayesinde aşırı korumacı olmadım, hijyen takıntım olmadı çünkü havaalanı gibi yerlerde bile emeklemelerine fırsat verdim, vermek zorunda kaldım. Ek gıdaya geçtikten sonra biz dışarıda ne yersek onlar da ondan yemeye başladı. Evde yoğurt mayalayan organik takıntılı bir anne ol-a-madım.

Farklı dili konuşan, ten renkleri farklı olan insanları bebeklikten itibaren bildiklerinden şimdi kimseyi yadırgamıyorlar.

Oğlumdan gördüğüm kadarıyla, çocuklar ne kadar erken yaşta gezmeye başlarsa o kadar kolay ve çabuk uyum sağlıyor yeni yerlere ve değişikliklere. Çok sayıda seyahat çocuğa bunun da pratiğini veriyor ve günlük hayattaki diğer değişikliklere de daha kolay adapte oluyor; okula başlamak, ev değiştirmek ve hatta bizim başımızdan geçen dili farklı ülke değiştirmek gibi. ​Bu sebeple çocuklarımın girdikleri her ortama ayak uydurmalarına hayran kalıyorum. Gözlem yeteneklerine de. Benim hiç fark etmediğim bir detay ilgilerini çekebiliyor ve günlerce ondan bahsedebiliyorlar. Ayrıca unutmuyorlar da.

Deniz Özgül
Yediğin en kötü ve en güzel yemekler ve içecekler hangileriydi? Denediğiniz değişik tatlar var mı? Onlarla ilgili deneyimlerinizi de alabilir miyiz?

En farklı yemekleri Japonya’da yedim sanıyorum. Hakone’de kaldığımız Onsen’de tipik Japon mutfağının örneklerini tattık; Kaiseki geleneksel multi-course Japon yemek seremonisinde yaklaşık 15 çeşit farklı yiyeceği sırasıyla servis ediyorlar. Yanında da saki tabii ki ☺ Kahvaltı da aynı şekildeydi. İlk kez sabah kahvaltısında çiğ balık ve pilav yedim diyebilirim.

En kötü değil de, ilginç yemek de steak tartar oldu. Önümüze bir tahta üzerinde çiğ et, yumurta, kıyılmış soğan ve baharatlar geldi. Ne yapacağımızı şaşırdık.

Küba’da kaldığımız casa (ev) sahibi şeker fabrikasında çalışıyordu ve bir akşam şeker kamışı getirip suyunu sıktı. Sanıyorum denediğim en aklıma gelmeyecek içecekti.

Deniz Özgül
Unutamadığınız anılarınız olmuştur muhakkak. Başından geçen bazı anıları bizimle paylaşır mısın? İyisiyle kötüsüyle 🙂

Küba’ya gitmeden önce dolandırıcılık ihtimali olduğu konusunda çok okumuştuk. Havana’da San Rafael Caddesi’ne girer girmez hayatımızın kandırmacasıyla karşılaştık. 20’lerinde hoş ve bakımlı Kübalı bir çift yanımıza gelip sigara için ateş istedi. Bu sırada muhabbete başlayıp bizim İspanyolca bilmediğimizi, turist ve Türk olduğumuzu, nerede kaldığımızı öğrendiler. Samimilerdi, doğallardı. Bize yolun sonunda bir barda salsa festivali olduğundan bahsedip, uğramamızı önerdiler. “Siz gitmiyor musunuz?” diye sorduğumuzda, “Biz arkadaşlarımızı bekliyoruz, sonra geliriz, orada görüşürüz” dediler.

Biz de o günkü salsa festivalini defalarca duymuştuk farklı insanlardan ve bu kişilerin de samimiyetine güvenerek gidelim bakalım şu festivale dedik. Birkaç yüz metre ilerledikten sonra bir dükkândan yine 20’lerinde takım elbiseli bir genç fırladı ve yanımıza gelip bize “Selamın aleyküm” dedi, tabii ki şaşırdık. Sonrasında bizim kaldığımız casa sahibini tanıdığını, bizim oraya girip çıktığımızı gördüğünü, Türkiye’den geldiğimizi bildiğini söyledi. Şaşırdık; ama orası Küba ve herkes birbirini tanıyabilirdi elbet. O da salsa festivalinden bahsedince biz de o tarafa gittiğimizi söyledik. Beraber yürümeyi teklif etti, kendisinin de oraya gittiğini söyledi.

Deniz Özgül

Yol ilerledikçe muhabbet ilerledi. Bir şekilde bizi daha ücra, ara sokaklara götürdüğünü fark ettik. Biraz tedirgin olmaya başladık. Eşim zaten şüphecidir, adamın açığını bulmak için, “Demek bizim casa sahibini tanıyorsun, çok iyi bir insan Alberto, değil mi?” dedi. Genç de Alberto ile ilgili cümleler kurarak onayladı. Bizim casa sahibinin adı Alberto değil Manuel’di ve gence teşekkür edip ayrıldık. Epey bir ilerledikten sonra arkamıza baktığımızda, o dükkândan çıkan genci, San Rafael girişinde bizimle tanışıp muhabbet eden çiftle birlikte gördük. Üçü beraber yeni kurbanlarını belirlemek üzere tekrar yola koyulmuşlardı.

Küba güvenli bir ülke; bu genç bizi bir bara götürecekti, arkadaşları da gelip beraber yemek yiyecektik, içecektik ve tüm hesabı bize ödeteceklerdi. Ya da o bardan komisyon alacaktı. Daha önce okuduğumuz için biliyorduk neler olabileceğini.

Deniz Özgül
Yola çıkacak olanların genelde en büyük korkusu maddi konular. Bu seyahatlerin size göre masrafı nasıl? Çok bütçeler gerekiyor mu? Artık günümüzde ucuz gezmenin yolları çok tabii ki ama insan gene de merak ediyor. En büyük masraf yaratan konular sence neler oluyor?

En büyük masraf uçak biletlerine harcanıyor. Özellikle 4 kişilik bir aile olunca. Kaldığınız yerin lüks ya da ucuz olmasından çok güvenli bir mevkide olmasına dikkat ediyorsunuz çocukla seyahat ederken. Tabii çocuksuzken “öğlen yemeğini geçiştiririz” cümlesi çocukla seyahat ederken kurulamıyor. Masrafların arttığı doğru.

Deniz Özgül
Gezgin Anne bugüne kadar kaç kıta, kaç ülke, kaç şehir gezdi? Buralar nelerdi?

Ülke/şehir sayısı: 5 kıtada; Avrupa, Asya, Kuzey/Güney Amerika, Afrika ve Avustralya

Ülke rakam olarak çok fazla değil; 20 ülke, 100 civarında şehir

San Francisco, Los Angeles, ​New York, Boston, Rhode Island, İspanya baştan başa, Fransa, İtalya baştan başa, İngiltere, Liechtenstein, Almanya, Avusturya, Japonya (Kanazawa, Nara, Osaka, Hiroshima, Kyoto, Tokyo, Hakone), Küba, Fas, İsviçre (baştan başa), Sydney, Melbourne, Dubai, Abu Dhabi, Belçika, Yunanistan, İrlanda ve Türkiye tabii ki.

Deniz Özgül
Kıta kıta kıyaslarsak, gittiğin yerlere göre ilk hangi kıtayı önerirsin? Neden?

Bebekle seyahat için ilk önereceğim kıta kesinlikle Avrupa. Seyahat aşısı gerekmiyor, güvenli ve yakın. Çocuksuz seyahat için ise her yer.

Yola çıkarken yanımıza kesinlikle almamız gerekli dediğiniz eşyalar var mı? Hele ki çocuklar ile yola çıkıyorsak 🙂

Var tabii ki. Öncelikle ilk yardım kiti; ateş düşürücü şuruptan yara bandına, burun damlasından sivrisinek ilacına her şeyin bulunduğu çantamız. Uyurken olmazsa olmaz dedikleri şeyler; örtü ve lego. Kış ise soğuğa, yaz ise güneşe karşı koruyucu giysi ve aksesuarlar.

Deniz Özgül
Son olarak sizin bizlerle paylaşmak istediğiniz, benim aklıma gelmeyen fakat sizin söylemek istediğiniz şeyler var mı?

Çocukların unutmadıkları anılar, ailecek seyahat ettikleri zamanlara aitmiş. Onlara bir şeyi, bir yeri öğretmenin daha iyi bir yolu yok bence. Mesela ​her gittiğimiz ülkenin dilinde “merhaba, teşekkür ederim” demeyi öğreniyorlar ve yıllar geçse de unutmuyorlar. Duvardaki dünya haritasında gittiğimiz yerleri gösterebiliyorlar, gitmek istedikleri yerleri seçebiliyorlar. ​

Tabii normalde ev-iş-okul üçgeninde geçen bir hayatımız var ve bir yerden bir yere yetişme kaygısını ancak tatildeyken geride bırakabiliyoruz. Anne-baba olmak, günlük hayatı sürdürürken gerçekten zor. Bu zorluklar tatilde azalıyor bence.​

Gezgin anne
Okuduğunuz için teşekkürler! Yorum bırakmak isterseniz, hayır demem =)

Diğer Gezgin Röportajları için Tıklayınız!

Gezgin Anne’yi takip etmek için:

Gezgin Anne Blog: http://www.gezginanne.com/

Gezgin Anne Instagram : http://instagram.com/gezginanne

Gezgin Anne Facebook : https://www.facebook.com/gezginanne

Gezgin Anne Twitter : https://twitter.com/GezginAnne

Gezgin Anne Pinterest : http://www.pinterest.com/gezginanne

Deniz Özgül

Savageandfree.com’da 19.03.2018’de yayınlanmış olan röportajımızdır. Savageandfree.com’u kapandığı için röportajlarımızı buraya taşıdık.

One comment on “Gezgin Anne ile Röportaj: “Artık Anne Oldum. Benden Geçti Öyle Şeyler” Demeyen Anne”

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu sayfadaki yazı kopyalanamaz.