Gezgin Bir Gıda Mühendisi: Gamzenika

Bu sefer ki röportajımızı Gamze Kır Sapancı ile yapıyoruz. Gamze, “Gamzenika” instagram sayfasının sahibi ve gezilerinde eşi de ona eşlik ediyor. Gamzenika bol bol geziyor ve birkaç dergide ve sitede yazarlık yapıyor. Gamzenika ile olan röportajımıza başlıyorum o zaman!

Kısaca kendini bize tanıtır mısın? Düzenli seyahat etmeye nasıl başladın? Hayatın ve seyahat tutkun beraber nasıl ilerliyor? Genelde tek mi geziyorsun yoksa eşinle beraber mi geziyorsun? Gamzenika’nın anlamı ne?

Merhabalar, ben Gamze. Kurumsal bir catering şirketinde bölge yöneticisi olarak görev yapıyorum. İzmit’te yaşıyorum. Düzenli olarak seyahat alışkanlığım öğrencilik yıllarımdan geliyor. Ön lisansı Karadeniz’de okuyunca Karadeniz’in büyük bir kısmı bitmiş oldu 🙂 Lisans tercihimi Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde kullanınca ise hiç alışık olmadığım bir kültürde ciddi keşifler yapma fırsatı yakaladım. Aslında tutku burada başladı. Öğrencilikte bağlı bulunduğum kulüplerle de sürekli şehir dışı toplantıları olunca Türkiye’de epey gezdim. Akabinde Erasmus ile üç ay İtalya Sardunya Adası’na gittim. Zaten yurt dışı bir kez kanına girdiği zaman gerisi geliyor.

Hayatım ve seyahat tutkumun ilerlemesindeki en büyük etken ise iki yıl önce evlendiğim eşim Akın 🙂 Aslında biz elmanın iki yarısı gibi birbirimizi tamamlamış durumdayız. İkimizin de çok sevdiği şey özellikle doğada olmak, yepyeni yerler keşfetmek. Ve bunu ikili olarak çok iyi başarıyoruz. Akın keşfedilmemiş mekân bulma konusunda çok başarılı, ben ise seyahat öncesi hazırlık kısmında. Zaten sonra gerisi geliyor.

Gamzenika ise Gamze’nin içinde saklı olan Akın demek. Gamzenika olarak tanınınca da vazgeçemedik aslında.

Sence çift olarak gezmek nasıl? Çift olarak ve tek gezmek arasında ne gibi artı ve eksiler var sence? Tercih etme şansın olsa hangisini tercih ederdin?

Bence çift olarak gezmek muhteşem. Az önce de dediğim gibi, elmayı tamamlamak için çift olarak gezmek lazım. Artıları çok daha fazla. Güçlerini birleştirip, tekli potansiyelin çok daha fazlasını ortaya çıkarıyorsun.

Tercihim çift gezmekten yana.

Bu kadar çok gezince insan, nasıl bu kadar çok zaman bulabildiğinizi merak ediyor. İşin gezmen konusunda sana kolaylıklar sağlıyor mu? Sağlıyorsa ne gibi kolaylıklar bunlar?

Aslında bizim de zamanımız herkes kadar. Sadece planlamayı çok iyi yapıyoruz. Kurumsal bir firmada çalıştığımız için yıllık izinlerimizi senenin başında planlamamız gerekiyor. Biz de bu aşamada resmi tatilleri de değerlendirerek izin planlamamızı aylara bölüyoruz. Tabi hafta sonları konusunda da genellikle bir planlama yapıyoruz ki özellikle kamp noktaları için çok iyi oluyor. Açıkçası bulduğumuz her fırsatta bir gezi planı yapıyoruz. Belki de dinlenmekten ödün verilerek yapılmış planlamalar bunlar.

İşim, gezmem konusunda fırsatlar çıkarıyor. Şehir dışı toplantı, seminer veya açılış gibi işlerimiz olduğunda bunu fırsata çevirip mutlaka gezecek zaman ayırıyoruz.

Aslında mesleğin açısından avantajlı oluyordur. Sürekli yeni lezzetler, yeni mutfaklar… Gezilerinin mesleğin için bu açıdan bir avantajı var mı? Bunu kullanıyor musun?

Kesinlikle öyle. Gezmek, keşfetmek mesleğimle de çok alakalı. Özellikle yeni lezzetler kısmında. Gezilerimin, mesleğim dışında yaptığım gurme/gezi yazarlığına içerik bulma açısından çok faydası oluyor. Kocaeli’de bir dergide Gurme Kaşif köşesinde ve Türkiye’nin önde gelen gurme seyahat sitesinde mekan/seyahat üzerine köşe yazıları yazıyorum. Bunun için gittiğim yerlerde gurme keşifler de yapıyorum.

Konaklama, ulaşım, yemek gibi ihtiyaçları ucuza getirmek için çaba sarf ediyor musunuz? Ediyorsanız bunlar nelerdir? Bu konularda tavsiyeleriniz var mı?

Tabi ki. Eğer çok gezmek istiyorsanız tüm detayları düşünmek ve ucuza getirmek için çaba sarf etmek zorundasınız. Aksi halde geziler hep sınırlı olacaktır.

Ulaşım, başlı başına bir bütçe zaten. Dolayısıyla bunun için her türlü ucuz bilet bulabilmenin yollarını deniyoruz. Çeşitli programlar ve hava yolu şirketlerinin indirim dönemlerini sıkı takip ediyoruz. Artık öyle bir durum aldı ki bazen ucuz bilet bulup gittiğimize inanmıyorlar. Kampanyalar art arda olunca böyle bir algı da oluşuyor.

Gittiğimiz ülkelerde, uzak şehirlere gideceksek mutlaka tren yolculuğu tercih ediyoruz. Prag/Karlovy Vary, Kiev/Lviv gibi keyifli tren yolculukları bunlardan bazıları.

Tren hem nostaljik bir deneyim, hem de doğa içinde süregelen bir rota oluyor genellikle.

Bununla birlikte konaklama kampanyası da Booking.com ilk tercihim oluyor veya havayolu şirketi ulaşım yanında konaklama indirim kuponu hediye ederse değerlendirebiliyoruz.

Samimi olmak gerekirse yemek konusunda çokta ucuza getirme çabamız olmuyor. Gittiğimiz her yerde en iyi mekânda en iyi yemeği yemeyi tercih ediyoruz. Bu konuda sadece, benim (Gamze) porsiyonum daha az olması nedeni ile daha çok çeşit deneyerek aklımızın kalmasını engelliyoruz.

Tabi şu da var, kamp dönemlerinde tamamen kendin pişir kendin ye, tercihi ile de bu açığı kapatmış oluyoruz.

Şimdi gezilere gelelim biraz. Bugüne kadar kaç ülke ve şehir gezdin? Buralar nerelerdi? İçlerinden en favorrin neresi ve neden? Aynı şekilde sevmediklerin de?

Türkiye; Adana, Adıyaman, Afyon, Amasya, Ankara, Antalya, Artvin, Aydın, Balıkesir, Bolu, Burdur, Bursa, Çanakkale, Denizli, Diyarbakır, Eskişehir, Gaziantep, Giresun, Isparta, Mersin, İstanbul, İzmir, Kocaeli, Konya, Mardin, Muğla, Nevşehir, Ordu, Rize, Sakarya, Samsun, Sinop, Sivas, Tekirdağ, Tokat, Trabzon, Şanlıurfa, Batman, Bartın, Yalova, Karabük, Düzce.

Ülkeler; İtalya, Almanya, İngiltere, Çek Cumhuriyeti, Tayland, Makedonya, Ukrayna, Kıbrıs.

Şehirler; Alghero, Sassari, Cagliari, Frankfurt, Nürnberg, Londra, Oxford, Prag, Karlovy Vary, Bangkok, Phuket, Üsküp, Bitola, Ohri, Kiev, Lviv, Lefkoşa, Gazimagosa, Girne.


En çok etkilendiğimiz Şubat 2017’de gittiğimiz Prag’dı. Kış mevsiminde gittiğimiz için tereddütlerimiz varken, iyi ki kışın gitmişiz dedik. Prag’ı gerçek Praglılarla yaşamak istiyorsanız turistlerin yoğun olduğu dönemleri tercih etmemek gerekiyor. Prag insanı da kış mevsimi gibi biraz soğuk. Fakat kışın şehirde öyle bir atmosfer vardı ki biz hayran kaldık. Sokak sokak gezdik. Olabildiğince yürüdük ve üşüdükçe şirin mi şirin kahvecilerinde mola verdik. Bir anda yağmaya başlayan kar, dondurucu soğuk, kat kat giyinmek ve eldivensiz asla hareket edememek gibi olumsuzlukları olsa da Prag’da birkaç kış mevsimi daha geçirebilirim. Kısacası Prag her haliyle bizi büyüledi.

Ukrayna Kiev de favorilerimiz arasında. Yaz döneminde gittiğimiz Kiev, sokak sanatları, muhteşem gece hayatı ve hareketli sokakları ile güzel anılarla hafızamızda. Kiev’i boydan boya yürüyerek keşfettik.

Bangkok ve Phuket de çok harikaydı. Balayı tercihimiz olması sebebi ile biraz yoğunduk ve tempolu bir seyahat olmuştu. Biraz daha bilinçli olacak şekilde tekrar gitmeyi isteriz.

Aslında beğenmediğimiz, neden gittik dediğimiz bir ülke yok. Ama Makedonya’ya çok da bayılmadık. Genelde gittiğimiz yerlere bir fırsat daha bulsak gideriz diyoruz ama Üsküp çok da ilgimizi çekmedi. Sanırım bir daha tercih etmem.

Gittiğin ve gitmek istediğin yerler dâhil olmak üzere, dünyada en beğendiğin seyahat noktaları nereler ve neden?

Biz kış ülkelerini çok seviyoruz aslında. Hayalimiz Laponya, İzlanda. Muhteşem karlar ülkesi. Bize beyaz masalı yaşatacak güzel ülkeler. Aslında çok uzak bir hayal değil. Sadece biraz daha birikimli olmak gerekiyor. Ve planlı.

İtalya, Sardunya’nın da benim için yeri çok ayrı. Çünkü orada hala görüştüğüm bir ailem var. Hayatımın muhteşem üç ayını geçirdiğim ada, bana her şeyden öte bir aile kazandırdı. Bir hayalim de eşimi İtalya’daki ailemle tanıştırmak.

Gezdiğin yerlerden birine yerleşme şansı tanınsa, nereyi seçerdin ve neden?

Sardunya Adası’nda yaşamayı seçerdim. Huzur dolu bir hayatımız olacağına inanıyorum. Ada hayatı çok farklı. Ada’lı olmak diye bir kavram var bence. Ben küçüklüğümden beri adalara ve adalarda yaşayanlara bir özenirim. Olmedo’da geçirdiğim zaman zarfında da bunu tecrübe ettim. Adalı olmak ayrıcalık.

Türkiye’de de çok fazla yere gittiğini gördüm. Türkiye için okuyuculara tavsiye ve önerilerin var mı?

Evet, aslına bakarsanız Türkiye’de görmediğim çok az şehir kaldı. Karadenizli olmanın avantajı ile Karadeniz Bölgesi, Güneydoğu’da okuduğum için Güneydoğu Anadolu Bölgesi ve tabi tatillerin vazgeçilmezi Ege ve Akdeniz’in büyük bir kısmı bitti.

Türkiye için elbette tavsiyelerim var.

Kapadokya doyasıya gezilmeli. Göreme, Uçhisar, Avanos, Paşabağ, Zelve, Ihlara Vadisi favorilerim. Göreme Aşıklar Tepesi’nde gün doğumu mutlaka izlenmeli. Uçhisar Kalesi’nde ise gün batımı.

Karadeniz, öyle 2-3 güne sığdırılacak gibi değil, sindire sindire gezilmeli. Karadeniz’de araç kiralayarak, şehir şehir gezmek mantıklı. Özellikle Trabzon’dan Doğu Karadeniz’e doğru muhteşem rotalar var. Kaçkar Dağları, Ayder, Çamlıhemşin, Zil Kale, Pokut Yaylası, Hamsiköy, Sümela Manastırı bunlardan sadece birkaç tanesi. Artvin, Borçka Karagöl de bizim favorimiz.

Güneydoğu Anadolu da Karadeniz gibi en az 10 güne yayılarak gezilmeli. Şanlıurfa benim için en başta geliyor. Yaz ayları haricinde, özellikle bahar mevsiminde çok güzel oluyor. Şanlıurfa’da Halfeti, Göbeklitepe ve Harran es geçilmemeli.

Gaziantep ise gurme gezi için, sabah gidip akşam dönmeye değecek lezzetlerle dolu.

Yaz tatilleri için Kaş muhteşem bir rota. Denizi, doğası ve sakinliği ile bizi büyülüyor.

Bolu Yedigöller ve Abant ise kimsenin tercih etmediği dönemlerde, sakin zamanlarda harika. Bu yılbaşında Abant’ta kamp yapmıştık. Bizimle birlikte, İzmir, Bursa gibi şehirlerden gelen kampçılar da vardı. Yeni yıla kamp ateşi ile girmek gerçekten çok güzel. Yedigöller için ise sonbahar ve ilkbahar mevsiminde hafta içi günleri tavsiye ediyorum.

Türkiye’de ve yurt dışında yaptığın seyahatler sırasında başından geçen bir iki anını bizimle paylaşır mısın? Kötü de olabilir iyi de.

Bunu hatırladıkça gülüyorum. Biz bir hafta sonu için Karadeniz kaçamağı yaptık. Cumadan Pazara Karadeniz ne kadar gezilir? Yok biz illa ki her şehri göreceğiz. Trabzon’dan başladık, önce Rize’ye geçtik ama her rotaya uğruyoruz. Her yerde fotoğraflar için deli zaman harcıyoruz. Derken Cumartesi akşama doğru, Artvin Borçka’ya geçip, sabaha Karagöl’de uyanalım dedik. Tabi Artvin yolu inanılmaz zorlu. Bu arada konaklama için hiçbir çabamız yok . Öyle gidiyoruz bir bilinmeze. O zamanlar kamp hayalleri kuruyoruz fakat henüz hayata geçirmedik.

Sonbahar mevsimi olması nedeni ile hava da erken kararıyor. Hopa’yı geçtikten sonra yol daha da zorlu bir hal aldı ve artık yorgunlukla birlikte kalacak yer ayarlamadığımız ancak aklımıza geldi. İnternette bulduğumuz ne kadar otelimsi (otel olmadığı için) yer varsa aradık. Ya kimse açmadı, ya da açanlar çalışmadığını söyledi. Tabi biz bu arada Borçka’ya geldik. Küçücük bir yer. Ne otel ne pansiyon, hiçbir şey yok. Son dakika ters istikamette bir butik otelden yer ayırdık ve markete uğradık. Ben marketteki çalışana isyan ediyorum tabi bu sırada. Burası nasıl bir yer. Sokakta kaldık diye. Hatta eşim bu tip durumlarda biz mağdur olduk karşıdakinin suçu ne bizi dinliyor der. Ama bu kez bu çene işe yaradı. Abla, hemen yan tarafta Öğretmen Evi var dedi market çalışanı. Arabayı hemen önüne park etmişiz ama öyle bir öğretmen evi ki, sıradan bir köy evi gibi. Dolayısıyla da fark etmemişiz. Zaten algı kapanmış konaklamaya. Tabi hemen girdik. Yer sorduk. Küçük bir odaları olduğunu söylediler. Çok cüzi bir fiyata bir gece geçirdik.

İçerisi köy evi modunda, eski eşyalar ile döşenmiş eski bir odaydı. Nostaljik bir gece geçirdik diyebilirim. Sorarsanız ki, bundan ne ders çıkardınız diye . Hiiiiiiiiçççççç 🙂

Ukrayna’ya gittik, yine otel almadık. Şehri keşfettikten sonra uyuyacağımız yeri seçmek çok daha keyifli oluyor fikri ile yol alıyoruz.

Bir de Üsküp maceramız var tabi. Söylemeden edemeyeceğim. Havaalanından merkeze giden otobüsü kaçırınca çok zaman kaybettik. Orada bekleme sırasında internetten bulduğumuz bir kişiyi arayıp birkaç bilgi alalım istedik. Sağ olsun epey yardımcı oldu. Tabi bizim yine bir otel rezervasyonumuz olmadığından! Bu arkadaşın ayarladığı, çok güzel olmayan bir yere bam güm yerleştik. Normal şartlarda biz bu konuda gerçekten iyiyiz. Anlık kararlarımızda hep çok iyi tercihler yaptık. Her neyse, derken arkadaş fazla iyi çıktı. Ben sizi gezdiririm vs, yarın sabah alırım Ohrid’e gideriz falan filan. Gafletle bunu kabul ettik. Belki de Makedonya’yı bu sebeple çok güzel hatırlayamıyoruz. Özellikle Ohrid 🙂 Gamzenika olmaktan öte, yabancı biri ile samimiyetten uzak anlamsız bir gezi oldu. Ne istediğimiz yerde yemek yiyebiliyoruz ne keyifle fotoğraf çekebiliyoruz. Berbat ötesi. Sonra arkadaşı nasıl postaladığımızı anlatamayacağım.

Gamzenika olarak geziye devam ederken havalara uçuyorduk. Bir daha asla böyle bir hatayı yapmamaya da söz verdik.

Kamp yapmayı da sevdiğini görüyorum. Kamp yapmak konusunda ki düşüncelerini alabilir miyim? Ayrıca en sevdiğin kamp noktaları nereler?

Kamp yapmayı sevmekten öte durumdayız şu sıralar. Doğanın bize sunduklarını daha yakından görmek ve şükretmek için kamp yapmak yeterli diyebilirim. Muhteşem bir tecrübe. Bu arada ilk kamp tecrübem de İtalya Sardunya Adası’nda bol yıldızlı bir koyda olmuştu. Küçük çadırımızda milyonlarca yıldızlı bir kumsalda efsane bir gece geçirmiştik. Ve ev sahiplerimizin çok tecrübeli olmasından kaynaklı, tam teçhizat bir kamptı.

En sevdiğimiz kamp rotası, Cunda Ortunç Koyu ve Sülüklü Göl. Her ikisi de henüz çok keşfedilmediğinden inanılmaz keyifli geçiyor. Keşfedilmesinin dezavantajı, insanların buraları çok hoyrat kullanmaları, tahrip etmeleri.. Keşke herkes doğayı kucaklasa, sunduklarını zarar vermeden severek kucaklasa ve herkes keşfetse…

Kamp rotaları için çok güzel yerler sıralayabilirim aslında. Son keşiflerimizden yakın rotalar arasında Ağva Hacıllı Şelalesi ve Düzce Torkul Gölü muhteşem kamp rotaları arasında.

Yedigöller’de de kamp yapma şansımız oldu fakat öyle kalabalık ki, kamp gibi değildi.

Kamp seviyorsanız Savegeandfree kamp yazıları sayfası için tıklayınız.

Sence farklı kültürlerde böyle seyahat etmenin insanın karakterine ve bakış açısına ne gibi avantaj ve dezavantajları mevcut?

Seyahat etmek insanın karakterini çok etkiliyor elbette. Daha tutkulu ve daha aklı başında bir karakter sahibi oluyorsun. “Yolculuk, önce seni sözsüz bırakır sonra da iyi bir hikâye anlatıcısına dönüştürür.” diyor Ibn Battuta. Buradan yola çıkarak söylüyorum aslında.

Açıkçası dezavantaj bulamıyorum ben. Seyahat etmek avantajlarla dolu. Farklı kültürleri tatmak, yol arkadaşlıkları kurmak, bilmediklerini yaşayarak öğrenmek, yepyeni tatlar deneyimlemek… Sıralayacak öyle güzel avantajlar var ki. Saymakla bitmez.

Geri döndüğünde adapte olamamak belki dezavantaj sayılabilir..

Bir ülkenin mutfağı oranın kültürünü temsil etmede önemli bir yere sahiptir. Senin gittiğiniz bazı ülkelerin mutfağı hakkında yorumların var mı? Yediğin en kötü ve en güzel yemekler ve içecekler nelerdi? Denediğin değişik tatlar var mı? Onlarla ilgili deneyimlerini de alabilir miyiz?

Gıda Mühendisi olarak aslında seyahatimde en çok ilgimi çeken kısım oluyor mutfak. Bu konuda en ilginç ülke tabi ki Tayland. Ne kadar böcek varsa yeniyor. Denemedik değil. Kızarmış çekirge, haşlanmış böcek çeşitleri, seyyar satıcılarda bulmak mümkün. Harika değiller elbette, ama denemeden dönemezdik.

Bangkok Sea Food Restoran çok ilgimizi çekmişti. Mekânın mottosu, yüzüyorsa bizde vardır. Alışveriş sepetinize doldurduğunuz canlı deniz ürünlerini sizin için pişiriyorlar ve harika bir yemek oluyor. Servis, sunum, sarımsaklı ekmek. Hepsi Muhteşem.

Phuket’te denediğimiz her türlü deniz mahsulünün sofraya gelmiş haline bayıldık, sadece çok fazla tükettiğimizden bıkmıştık.

Lviv Coffee Manufacture’de denediğimiz kahveler muhteşemdi. Ayrıca mekanın altında bulunan maden ocağı konseptinde gezip, közde kahve içmek farklı bir tecrübe oluyor.

Lviv’de Bachevski’de efsane kahvaltı. Gizli Bahçe gibi bir yer. İçeri girebilmek için epey bir zaman harcıyorsunuz. İnanılmaz müdavimleri var. Kahvaltıları efsane olmakla birlikte gizli bahçeye açılan o esrarengiz kapılar kapanıp siz sırada beklerken daha da bir merak sarıyor içinizi. Ne var bu kadar diye. İçerisi yemyeşil. Büyük kafeslerde kuşlar var ve kuş sesleri ve piyano eşliğinde nezih bir kahvaltı sizi bekliyor. Söylenene göre akşam yemekleri için rezervasyonlar çok önceden doluyormuş. Ülkeye gitmeden randevu alın diyorlar. Akşam denemedik ama kahvaltı için iki kez uzun sıralar bekledik.

Prag’da Husinec Restoran’da ördek eti ve kırmızı şarap favorilerim arasında. Tesadüfen keşfettiğimiz restoran, inanılmaz güzel bir akşam yemeği tecrübesi yaşatmıştı. İçeride bulunan odun sobası, loş ışıklı mistik dekorasyonu, çalışanların güler yüzü ve ilgisi ile birleşince harika bir deneyim oluyor.

Prag Amorino’de tüm kahve çeşitleri harika. Ortam çok güzel. Old Town göbeğindeki mekân her yere yakın iyi bir dinlenme rotası.

Prag’da sert kabuklu ekmek içinde servis edilen Macar Çorbası da benim çok ilgimi çekmişti. U Vesele Basy’de denemiştik. Bayıldık.

Prag sokaklarında görüp dikkatinizi çekecek Trdelnik de geleneksel Slovak tatlısı. Old Town yakınlarında en çok ilginizi çeken bir yerde mutlaka deneyimleyin.

Üsküp’te Mado Prom/Necho’da Trileçe ve Kaymaçi kesinlikle denenmeli. Gerçekten Trileçe yediğinizi anlıyorsunuz, o kadar iyi.

Üsküp Destan’da Kosova Köftesi mutlaka denenmeli.

Üsküp Restaurant Turist’te ise geleneksel kuru fasulye, şopska salata, parmak köfte ve Makedon yoğurt lezzetli ve doyurucu. Üsküp Türk Çarşı’sında bulunan mekân konumuyla da çok avantajlı.

Üsküp Pelister’de İtalyan mutfağı deneyebilirsiniz. Sunumlar ve lezzetler çok başarılı

Üsküp London Bed&Breakfast ise kahvaltıları ile meşhur. Makedon kahvaltısı ve İngiliz kahvaltısı mutlaka tercih edilmeli.

İtalya’da Pizza demeyeceğim 🙂 Efsane pizzalar yedim. Ama Alghero’da Arnavut kaldırımlı sokak arasında dilim pizza satan mini pizzacıyı, cevizli pizzasını hiç unutamıyorum. Anlık olarak çok çeşitli pişirilip sıcacık servis edilen efsane leziz pizzalardı. Ortam salaş ama lezzet sunum harika.

Frankfurt’ta denediğim bira çeşitleri muazzamdı. Almanya’da deneyecek efsane biralar mevcut. Ayrıca sokak lezzetlerini de deneyimlemek önemli. Brezel ve Hot Dog bunlardan bazıları. Her köşe başında bulmak mümkün.

Yola çıkacak olanların genelde en büyük korkusu maddi konular. Bu seyahatlerin size göre masrafı nasıl? Çok bütçeler gerekiyor mu? Artık günümüzde ucuz gezmenin yolları çok tabi ki ama insan genelde merak ediyor. En büyük masraf yaratan konular sence neler oluyor?

Seyahatlerin en büyük masraf yaratan konusu ulaşım aslında. Fakat dediğiniz gibi ulaşım konusunda fırsatlar değerlendirilirse, masraf olmaktan öte daha fazla avantajlar ile karşınıza çıkıyor. İkinci sırada konaklama geliyor. Bu da, özellikle yurt dışında güvenle konaklamak istediğimiz için önemli bir konu. Ama bu konuda da planlı olmak, erken davranmak ve fırsatları takip etmek masrafınızı ciddi oranda azaltacaktır.

Yeme içme konusu kişiye göre değişiyor. Az harcamak istersen az yiyorsun, tamamen kişinin kendi elinde olan bir konu. Veya aperatiflerle bazı öğünleri geçiriyorsun.

Son olarak sizin bizlerle paylaşmak istediğiniz, benim aklıma gelmeyen fakat sizin söylemek istediğiniz şeyler var mı?

Seyahat etmenin zehri bir kez kana karıştığı zaman bir daha dönüşü olmayan kalıcı bir hastalık oluyor bence. Kullandığım kelimeler her ne kadar iç karartıcı olsa da, seyahat tutkusunu böyle tanımlıyorum. Adeta bir virüs 🙂 Ve ben bu virüsle ölümüne gezmek, yaşamak istiyorum.

Gamzenika olarak gezeceğimiz birçok ülke, şehir, kasaba ve köy var. Bizce, daha yolun çok başındayız.

Bu uzun ve güzel röportajımız burada bitiyor 🙂 Umarım beğenmişsinizdir. Yorum bırakırsanız ya da paylaşırsanız çok seviniriz 🙂 

Gamzenika’yı takip etmek isterseniz de:

Gamzenika Instagram: Gamzenika

Diğer gezgin röportajları için buraya tıklayınız!

Savageandfree.com’da 29.07.2018’de yayınlanmış olan röportajımızdır. Savageandfree.com’u kapandığı için röportajlarımızı buraya taşıdık.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu sayfadaki yazı kopyalanamaz.