Yine böyle gezginlerin profillerine bakıyorumdum ve Beka Sahra Tok ‘u buldum. Baktım Beka yaşı kadar ülke gezmiş. Üstelik güzel de gezmiş 🙂 Merak ettim ve kendisine ulaştım. Beka Sahra Tok ‘da sağolsun beni kırmadı ve sorularımı cevapladı : )

Kısaca kendini bize tanıtır mısın? Beka Sahra Tok neler yapar neler eder? İlk olarak nasıl çıktın yola gibi konularda bizi aydınlatırsan seviniriz 🙂
Ben Beka, İstanbulluyum, sinema mezunuyum ve şu an Eurosport Türkiye’de yardımcı yayın yönetmeni olarak çalışıyorum. İlk seyahate çıkışlarım hep Birleşik Krallık’ta yaşayan abimi görmek için oldu. Gerçekten sadece seyahat amaçlı çıkışımlarım 18 yaşıma girdikten sonra, liseyi bitirmemle başladı. O zamanki en yakın arkadaşımla kolaya kaçıp yine Birleşik Krallık’a gitmiştik.

Seyahat ettikçe, yeni yerler gördükçe daha da göresim, daha da gezesim geldi. Burada yaşarken çok bir giderim yok, lüks mekanlara gitmek, haftanın çoğunluğunda dışarıda olmak ilgimi çeken / beni mutlu veya tatmin eden şeyler değiller. Burada bir yere gitmektense o paraları birleştirip yurt dışı seyahati ayarlamanın beni asıl mutlu eden şey olduğunu fark etmemle paraya bakış açım ‘Bu parayla kaç bilet alınır?’ üzerinden gitmeye başladı. (İtiraf ediyorum, bağımlıyım) Böylece her yıl daha da fazla seyahat etmeye başladım. Bu konuda hakkını yiyemeyeceğim insanlar da var; annem, anneannem ve teyzem. Bu üç müthiş kadın, ayrı ayrı dünyayı gezmişler, beni de buna yönlendirip her zaman desteklediler. (Kadın narindir, çiçektir klişesini kabul etme şansım doğum sırasında yok edilmiş.)

Gezilere parça parça mı çıkıyorsun yoksa çıktın mı böyle aylarca dönmüyor musun?
Üniversite döneminde ve şu an kısa süreli seyahatler yapıyorum ama mezun olduktan sonra uzun bir Asya turum oldu, ona sonra geleceğim. Gezilere üniversite dönemimde parça parça çıkmak durumunda kalıyordum malum derslerden, bu da beni inanılmaz boğuyordu. Her dönüşümde aslında şımarıkça olduğunun farkında olduğum ama asla engelleyemediğim bunalımlar yaşıyordum. Burada hep bir şeyler eksikti, sorun olmasa bile bir süre sonra içimde bir şeyler oturmuyordu.

Çoğu üniversite öğrencisi gibi ben de eğitimimin bir kısmını yurt dışında yapmak istiyordum. Önce Erasmus düşündüm ama 5-6 aylık bir süreç, bir daha ne zaman bu kadar uzun vakit bulurum yurt dışında geçirmek için diyerek exchange programı ile A.B.D’ye gittim. Teksas, Houston’a! : ) Dallas dizisinden kalma bilgilerle o sıralar birçok kişi korkutmaya çalışmıştı ‘Oralarda ne işin var?’ diyerek. Bunu birçok sefer duydum zaten o günden sonra da gerçi ( bkz: ‘kız başına’ Asya’da ne işin var?) , ortamlarda ‘Gözüm kara benim yeaa ondan korkmuyorum.’ diyorum ama aptallık da bir seçenek tabii, bakana göre değişir : )

Para olayını nasıl yapıyorsun? Harcamaları minimuma indirmek için bir şey yapıyor musun?
Üniversite 2. sınıfa kadar olan seyahatlerimi ailem karşılıyordu, ben de tercümanlık yaparak kazandığım parayı yanımda götürüyordum. 4 aylık Asya turum dahil üniversite 2. sınıftan sonraki seyahatlerimi ise hep kendim finanse ettim. Biraz şans, biraz da köppppek gibi çalışmakla oldu açıkçası : ) Şansım, düzenli bir giderimin olmamasıydı, evde oturduğum, yemeğimi evde yaptığım anda kazandığımı biriktirebiliyordum. 15-16 gün aralıksız sabah 7-8 gece 1-2 çalıştığımı biliyorum. Bu parayı Antalya, Bodrum, Çeşme’ye vs. gidip ‘yesem’ beni tatmin etmeyeceğini de biliyordum. Evet bazı konularda şans gerektiriyor, bunu göz ardı edemeyiz fakat öncelik belirlemek, asıl istediğin şeyi kavrayarak onun için fedakarlık yapabilmek ve cesaret de çok önemli bu konuda.

Gittiğin yerlerden en favori olanları bizimle paylaşabilir misin? Neden oraları çok sevdiğini de söylersen süper olur, seni etkileyen şeyler neler oldu gibi gibi 🙂
En etkilendiğim yerler Güney Afrika ve Japonya! Japonya’yı açıklamak sanırım daha kolay o yüzden ondan başlayacağım, kendimi farklı bir gezegene gitmiş gibi hissettim. Kültür şokunu bir New York’ta metrodan 5. caddeye çıkışımda yaşadım, bir de Japonya’daki aşağı yukarı geçirdiğim her saniyede. Her şey, akla gelebilecek en ufak şey bile çok farklı yapılmış. Mesela, 10-12 kişilik bir arkadaş grubuyduk orada, tuvaletlerin nasıl çalıştığını çözmemiz rahat birkaç saat aldı, yemin ederim uzay mekiği gibiler! Her yeri, her köşesi, her caddesi çok etkileyiciydi.

Gerçekten farklı bir yere gittiğinizi her an hissettirdiğinden bu soruya cevabımdan biri Japonya. Güney Afrika’yı saymamın sebebine gelirsek, öncelikle gittiğim ülkeler arasında en yaşanılabilir olduğunu hissettiğim ülke. Ülkede her şey bulunabiliyor. Doğa gezisi mi? Al sana birkaç saatlik yolculukla safari imkanı. Sörf mü? Hop şehir merkezinden 20 dakikada dünyanın en ünlü sörf merkezlerinden birindesin. Bunaldın mı? Arabaya atlıyorsun, öylesine bir yöne yola çıkıyorsun, mutlaka yol şirin bir kasabaya çıkıyor. Şarap üretimiyle meşhur her yeri bağ bahçe olan bir şehir var yarım saat ötede. Yarım saatte işine gidebilen kaç kişi vardır ki İstanbul’da? Her yer yeşillik, çok temiz, kalabalık değil, trafik yok ve UCUZ. Ucuzluğa İstanbul’da hasret kalmış biri olarak, ilaç gibi gelmişti ne yalan söyleyeyim. 🙂 Bir de söylemeden geçemeyeceğim: sadece Ümit Burnu bile yeterdi sanırım benim için. Hayatım boyunca en çok etkilendiğim yer oldu sanırım şu ana kadar, oradayken hissettiklerimi kelimelere dökebilecek kadar yetenekli değilim.

Beka’nın hazırladığı güzel bir video:
Beka, sence farklı kültürlerde böyle uzun süreli seyahat etmenin bireye ne gibi faydaları olur?
Buna verebilecek sadece klişe cevaplar geliyor aklıma maalesef. Ama bu klişe şeyler benim hayatımın taşlarını oluşturan kavramlar tabii, o ayrı.
Birincisi: Özgürlük. Bir yerlere, bir şeylere veya birilerine bağlı olmadan, sadece tek başına bunu yapabilmek, kendi kendine yetebilmek ve kendiyle vakit geçirebilmek insana başka şekilde elde edemeyeceğini düşündüğüm bir özgürlük hediye ediyor.
İkincisi ise, toplumları manipüle edebilmek için üretilmiş ve bu konudaki hala en güçlü silah olan milliyetçiliğin, tüm çıplaklığıyla içi bomboş bir kavram olduğunu öğreniyorsun. Kendi ırkının başka hiçbir milletten daha üstün, daha iyi veya daha ‘herhangi bir şey’ olmadığını somut olarak gözlemleme şansını elde ediyor ve bu anlamda kukla iplerini kesip atıyorsun. Hop yine bağlandı mı özgürlüğe? : )
Üçüncüsü ve çok fazla uzatmamak için sonuncusu: Adaptasyon. Adaptasyon insanın doğasında olduğuna inandığım ama metropollerde körelmiş olduğunu düşündüğüm, benim için çok büyük önemi olan bir kavram. Günümüzde de toplumsal sorunların çoğunun adaptasyonu reddederek, çevrenin bize adapte olmasını beklediğimizden kaynaklandığına inanıyorum. Seyahat bunu iyileştiriyor bir bakıma. Kalkıp apayrı bir ülkeye gittiğinde, o ülkeyi gerçekten anlamak, kavramak için adapte olmak zorundasın. (20 yıl başka bir ülkede yaşayıp, o dilden tek bir kelime öğrenmeyen kişilerimiz yok mu? Var <3 ) Bunu gerçekten sindirdiğinde, yaşamına uyguladığında ise, o körelip kalmış yeteneği tekrar ortaya çıkartıp, daha dengeli, huzurlu ve sağlıklı bir hayat kuruyorsun.

Bugüne kadar nerelere gittin? Bu ülkelerin en sevdiğin, seni etkileyen yanları nelerdi? Gittiğin ülkeleri seni en çok etkileyenden itibaren sırama şansın var mı?
Haziranda 25 olacak. Sayarsak; Birleşik Krallık, Hollanda, İtalya, Yunanistan, Almanya, Romanya, Katar, Nepal, Hindistan, Malezya, Singapur, Tayland, Japonya, Hong Kong, Çin, A.B.D, Meksika, Belize, Güney Afrika, Danimarka, İsveç, Azerbaycan, Kırgızistan. Önümüzdeki hafta Rusya ve bir sonraki hafta da Çek Cumhuriyeti’ne gideceğim ve böylece toplamda 25 ülke olmuş olacak. Valla ayıramam, hepsi benim çocuklarım gibi : ) Yok ya öyle bir ayırırım ki… En etkilendiklerim Japonya, Güney Afrika ve Tayland olmuştu. İkisinin sebebini anlatmıştım, üçüncüsü de tek kelimeyle cennet oluşundan kaynaklı, hiç uzatmaya gerek yok. Nepal’in en sevdiğim yanı insanlarının akıl almaz bir yokluk içinde bile koruyabildikleri iyilik ve sakinlikleri olmuştu. Hindistan’da kültürel farklılıklar, Avrupa ülkelerinde MEDENİYETTTT (Batı’nın herrrr şeyi <3), Meksika’da insanlar sıcak kanlılıkları ve tarihsel zenginliği! (Not: Biz bu yazıyı paylaşana kadar Beka Çek’e falan da gitti bu arada 😀 )

Unutamadığın anlar olmuştur muhakkak. Bunlardan bizimle paylaşmak istediklerin var mı? Böyle başından geçen güzel bir hikaye herkesin hoşuna gider bence : )
Hindistan’da Gorakhpur’dan Varanasi’ye giden trene bilet alırken ucuzluk kafamı döndürdüğü için gaza gelip en ucuz bileti almıştım. (8 TL) Binene kadar aşırı sevinçliydim ki, sonra kompartmanımı ve oturmam gereken yeri gördüm. Bakın benim o pisliği tarif etmeme imkan yok, benim kelime dağarcığım ona yetmiyor, siz canlandırın. Neyse dedim, ne yapayım, oturdum oraya, içimden nasıl iğreniyorum ama… (Şu an bu halimi hatırladıkça çok gülüyorum, konforunu yediğimin prensesi diye kendimle dalga geçiyorum, artık o ben, ben değilim : ) ) Bu arada o sıralar saçım ateş kırmızısı. Hindistan’a gidiyorsun, neden diye sormazlar mı? Sormadılar, yada sordular da ben yine dinlemedim. Derken 1-2 durak sonra birileri bindi ve karşıma oturdular. Nasıl bakıyorlar ama, oracıkta beni kesecekler. Çantamın arkasına sindim uyumaya çalışıyorum, arada gözlerimi kaldırıyorum, hala baktıklarını görüyorum. Ya sabır derken ne oldu? Bir başka durakta durduk. Birileri biniyor ama, sonu gelmiyor. Bin Allah bin, bitmedi, kendimi Allah’ım keşke Beylikdüzü metrobüsünde olsaydım diye düşünmekten alamıyorum. İnsanlar yerlere oturuyorlar, bir teyze çöktü önüme oturdu bacağımın dibine. Ben tabii prenses, rahatsızlık vermeyeyim bacaklarımı çekeyim derken rubik küp oldum derkeeen, teyze şak dedi kolunu bacağımın üstüne uzattı. ‘Teyze? Pardon hanımefendi kolunuz?’ falan da diyemiyorsun tabii. Öyle samimi bir şekilde bi’ 4-5 saat gittiydik. Çok zordu, çok…

Gezilerini planlı mı yaparsın yoksa doğaçlama olarak mı gelişiyor? Kaç yıldır geziyorsun?
Uzun bir seyahat ise ilk birkaç günü planlıyorum, gerisi orada çözülüyor, o an ne yapmak istersem o. Kısa ise tamamını planlıyorum. Bunu da kırmaya çalıştım, Danimarka’ya hiçbir şey planlamadan gittim, onu da çok sevdim, sanırım daha fazla yapmaya başlayacağım. 2011’den beri geziyorum.

Beka, son olarak senin paylaşmak istediğin şeyler vardır eminim. Açık alan gibi böyle. Ben sormamışımdır ama senin anlatmak, söylemek istediklerin vardır : )
Genelde bana en çok sorulan, ‘Kız başın korkmadın mı? Nasıl cesaret ettin? Ailen nasıl izin verdi?’ gibi toplumumuzun bozuk, eski geleneklerinden kaynaklı şeyler oluyor. Bu konuda birkaç şey söylemek istiyorum, belki okuyan bir kız kardeşimi cesaretlendirir, belki okuyan bir erkeğin bir şeyleri sorgulamasını sağlar. Hayır korkmadım, kimseden de izin istemedim. Cinsiyetçilik insan doğasına aykırı, tıpkı milliyetçilik gibi toplumun bir kısmını ‘kontrol’ altına almak amacıyla ‘uydurulmuş’ bir şeydir. Buna hizmet etmek sadece toplumda hak ettiğimiz yeri ve saygıyı geri kazanma sürecimizi yavaşlatır. Herkesin uyması gerektiği belli başlı şeylere uyduktan sonra (Gece çok güvenli bir yer olmadıkça çıkmamak, gidilecek yerlere önceden bakıp bilgi toplamak vb.) bir bakmışsınız, endişe ettiğiniz her şey yok olup gitmiş ve geriye sadece yolda olmanın verdiği heyecan kalmış. Maalesef ‘Gitmeye nasıl cesaret ettin?’ diye sorulan ülkelerden daha güvenli bir yerde yaşamıyoruz. Burada neye dikkat ediyorsam, gittiğim yerlerde de aynı şeylere dikkat ederek bu güne kadar hiç önemli bir sıkıntı yaşamadan gezdim. Benden kat kat daha fazla gezmiş kadınların hikayelerini ‘Gezgin Kadınlar’ platformunda okuyabilir, onlarla konuşabilir, yaptıkları etkinliklerde onlarla tanışabilir ve aklınızdaki soru işaretlerini gidermek için yardım alabilirsiniz.

Asya Turum:
Okulu bitirmeme 3-4 ay kala çalışmaya ve para biriktirmeye başladım, bittikten sonra da yazın 3 ay çalışmaya devam edip güzel bir miktar para biriktirdim ve Hindistan’a bilet aldım. Eşyalarımı güzelce topladım, arkadaşlarımla vedalaştım. 1 yıl civarı bir seyahat olarak planlıyordum. Eğer çok sevdiğim bir yer olursa görmek istediğim yerleri bitirdikten sonra oraya dönerek çalışacaktım. Ne kadar kalacağım tamamen belirsizdi. Kırgızistan aktarmalı Hindistan’a gittim, Delhi’ye indim, kendimden emin adımlarla pasaport kontrolüne gittim. Sonra mı? Amca bana kızım senin vize nerede? dedi. Vize mi? Yeşil yalnız pasaport :)) falan diyorum. Eee? Vize vize? diyor. Herhalde beni akşam ailesine bugün de bir kız geldi, zeka problemi vardı galiba yazık falan diye anlatmıştır.

Hindistan’a 1.5 – 2 yıl öncesinde de gitmek istediğim bir dönem yeşil pasaporta vize serbestliği olduğunu görmüştüm, elimi kolumu sallaya sallaya gittim o yüzden. Kontuardaki abla, bizim pasaport görevlileri ve üstüne Kırgızistan pasaport görevlileri beni hiçbir sorun yokmuşcasına Delhi’ye kadar gönderdiler sağ olsunlar. Meğerse kalkmış o, paşalar gibi vize istiyorlar. Beni koştur koştur indiğim uçağa binmeye götürdüler ama hava alanı Kadıköy kadar, o kadar hava alanı yapacağınıza gidin de halkınızı doyurun be! Ülkenizin %3’ü falan kullanıyormuş anca bu hava alanını, görgüsüzlüğün bu kadarı, pes! 20 dakika falan koşturdular beni, ben de salak, desene kardeşim benim suçum mu? Koşmuyorum, bekletin gelicem ben diyip tın tın Banu Alkan gibi git. Gelmedi aklıma. Kırgızistan’a döndüm. Orada uçağım 1 gün sonraydı, en sonunda vardım İstanbul’a. Daha bitmedi ama. Ne olmuş olabilir? BAGAJ YOK! Kalmış Delhi’de mi artık neredeyse bilemiyorum. Ve o çantanın içerisinde TÜM iç çamaşırlarım ve günlük olarak giydiğim TÜM kıyafetlerim var. Alışveriş meraklısı biri değilim, çok kıyafetim yok, olanların hepsini atmıştım çantaya. O çanta 1 hafta gelmedi arkadaşlar… Sonra ne yaptım? 1 ay sonrasına yeni bir bilet aldım ve o arada ilk biletin parasını tekrar çalışıp kazanarak başa döndüm. Vizeye başvurdum bir de tabii. Vize de şuymuş, 3-5 kolay evrak istiyorlar, 2 gün sonrasına randevunu alıyorsun. Gittim, kadın öğleden sonra gel pasaportunu al dedi. SİZ BENLE DALGA MI GEÇİYORSUNUZ ULAN BUNUN İÇİN Mİ DÖNDÜM BEN ALLAH’IN DELHİ’SİNDEN!? diye ortalığı birbirine katıyordum ki, hiç almazlar o zaman, dünya gözüyle bir Hindistan görelim diyerek sustum. Diyeceğim o ki böyle aksilikler olur, demoralize olmayın, asıl hedefinizi hatırlayın, rahat olun, hiçbir şey kaçmıyor. Sonrasında her şey bir süreliğine çok güzel olmuştu. 4 ay orada epeyce dolaştım, altını üstüne getiriyordum ki bir gün annemden telefon aldım ve babamın kalp krizi geçirdiğini öğrendim ardından da apar topar döndüm ( İyileşti ). Daha görmek ve yaşamak istediğim çok şey vardı orada ama elbet bir gün yine görülür, farklı kapılar açıldı, önce nefret ettiğim bir işte şimdi ise hayalimdeki işte çalışıyorum. Yani ŞURADA NE YAZIYORSA O (Alnımı işaret ediyorum)

Teşekkür dipnotu: Seyahatlerimi her zaman destekleyen canım müdürüm Bağış Erten, iyi ki varsın, ölene kadar Eurosport’tayım! <3
Beka Sahra Tok Instagram Hesabını Buradan Takip Edebilirsiniz.
YOLUN AÇIK OLSUN BEKA!!!
Savageandfree.com’da 06.07.2017’de yayınlanmış olan röportajımızdır. Savageandfree.com’u kapandığı için röportajlarımızı buraya taşıdık.