Öykünün Öyküleri! Öykü Yalçın, Çalışırken de Gezilebileceğini Bizlere Gösteriyor!

Bu seferki röportajımız Öykü Yalçın ile! 🙂 Öykü Yalçın, “Öykünün Öyküleri” adlı instagram hesabının sahibi ve çok fazla geziyor! Üstelik gezileri sırasında çok güzel de fotoğraflar paylaşıyor. Bunu görünce Savage and Free olarak boş durmuyor ve hemen Öykü ile röportaj yapıyoruz. O zaman lafı çok uzatmadan hemen röportaja başlıyorum. Bakalım neymiş Öykünün Öyküleri. Umarım beğenirsiniz 🙂

Kısaca kendini bize tanıtır mısın? Kimdir Öykü, neler yapar? Evlenmeden önce de seyahat eder miydin? Seni böyle sürekli gezmeye iten şeyler neler?

Öykü, kariyeri ve hayalleri peşinde, doğduğu küçük kasabadan kendi kadar valizlerini sırtına geçirip Ege’den İstanbul’a taşınan bir kız. Hayal senaryolarının başrolü de seyahat etmek.

Seyahat tutkusu benim için yıllar önce, o zamanlar gönlümde ilk sıraya oturmuş hobim dans ile başladı. Yürümeye başladığımdan beri dansı sevdim ve on yıl kadar “Dünya Birincisi” bir dernek olan Kuşadası Folklör Araştırma Derneği’nde (KUFAD) dans ettim. Bu dernek ile yurt dışında yapılan dans festivallerinde yarışmalara katılmak için seyahat ettiğimde seyahat zehri yavaş yavaş kanıma yayıldı diyebilirim. Lakin bunun tam gaz kazanması, yerkürede ayak basmadık ülke bırakmadan turlama hayali, eşim Umur ile sevgili olup altı ay içerisinde evlenme kararı vermemiz gibi ani ve çılgın bir boyuta evlendikten sonra dönüştü. Beni bu kadar gezmeye iten şeyse “Gün batımı görmediğim ülke kalmaması” hayali..

Sürekli seyahat etmek için iş değiştirmişsiniz. Hangi işe geçtin (Bilelim de biz de geçelim)? Yeni geçtiğiniz iş Freelance bir iş mi? Hem gezip hem çalıştığınıza göre. Eskiden biriktirip geziyormuşsunuz. Şu an ki işiniz ve seyahatlerinizin ilişkisini özetleyebilir misin bize? 🙂

Eşimle birlikte gezdiğimiz yirmi küsur ülkeyi ikimiz de kurumsal hayatta çalışırken keşfettik. Ben özel bir bankada çalışıyordum ve tüm yıllık izin, bayram, resmi tatil ve hatta hafta sonlarını asla es geçmiyordum. Planlı olmak ve çok önceden belirlenmiş tarihler için bilet alıp kenara koymak bir seyahatin bütçesini en çok rahatlatan anahtar görev diyebilirim.

Lakin izinlere bağlı kalmak yetmedi bize ve ben Mali Müşavirlik sınavına çalışıp girerek kariyer anlamında sıfırdan başlayacağım bir alana yöneldim ve şu an kendi ofisim var. Böyle olunca da iş dengemi ben ayarlayabiliyorum. Umur ise Hindistan merkezli bir şirketin Türkiye Ülke Müdürü olarak home office çalışmaya başladı. Aynı gün istifa ederek değiştirdiğimiz kariyerlerimiz en büyük tutkumuz seyahati doyasıya yaşayabileceğimiz evresine böyle ulaştı.

Çift olarak gezmek nasıl? Ne gibi avantajları ve dezavantajları var? Tam gezmeyi seven ruh eşi bulmuşsun galiba? 🙂

Muhteşem! Daha farklısını hayal bile edemiyorum desem yeridir. Tabi ki tek gezen arkadaşlarımı inanılmaz zevkle takip ediyorum, onun da çok farklı bir özgürlük hissiyatı var. Lakin Umur benim için tek kişilik dev kadro 🙂 Çok şanslıyım ki seyahat tutkusunu ortak bir duyguyla paylaşabiliyoruz.

Avantaj ve dezavantaj olarak bakarsak, bir seyahati baştan sona planlamanın milyon tane işi olduğu düşünülürse seyahat kapsamımızın %90’ını tek başıma hallettik sonra o ülkeye adım attığımda elimi hiçbir şeye sürmüyorum desem yeridir. Gidene kadar iş bende, Umur valizinde ne kıyafet olduğunu, o şehirde nereleri gezeceğimizi bile bilmez! Gezi sırasındaysa tüm yönlendirmeler benim ona verdiğim notlar ve navigasyonla ona ait. Tabi bir de fotoğraf konusu! O çok yetenekli bir fotoğrafçı 🙂

Dezavantaj için aklıma çok bir şey gelmiyor ama bizim özelimizde bakarsak Umur mekan keşiflerine bayılır; bense bütün gün boş boş yürüyebilirim. Zevklerimiz ve harcamalarımız anlamında ayrıştığımız noktalar tabi ki oluyor ama uyumlu davranmak bu seyahati farklı açılardan keşfetmemizle sonuçlandığından problem yok.

Konaklama, ulaşım, yemek gibi ihtiyaçları ucuza getirmek için çaba sarf ediyor musunuz? Ettiyseniz bunlar nelerdir? Bu konularda tavsiyeleriniz var mı?

Bana çok kontrol manyağı bir tipsin diyebilirsiniz ,çünkü sonuna kadar bu lakabı hak ediyorum ama benim başıboş bir seyahate gitmem pek mümkün değil. Mutlaka o şehre gitmeden önce derin araştırmalar yapar, blog okur, videolar izlerim. Bu da aslında şehre ayak basıp keşfederken zaten şehre daha önce gelmişim gibi bilinçli olmamı sağlıyor. Bu sebeple hiçbir mekanda kazık yemeden, en ucuz arabayı en uygun fiyata kiralayarak, en hesaplı ve performanslı evde ya da otelde konaklayarak ucuza gezmeme yani daha çok gezmeme fırsat veriyor. Bazen bir yıl önceden uçak bileti alıyorum. Bu kadar önceden alıyorum ama “Ya gidemezsem” lafı lugatımda yok. Artık çoğunlukla da Airbnb kullanmaya, otellere boşuna daha fazla para vermemeye gayret gösteriyorum. Üstelik çok daha zevkli.

Gittiğiniz yerlerden en favori yerlerinizi bizimle paylaşabilir misiniz? Neden oraları çok sevdiğinizi de söylerseniz süper olur! Hatta aynı şekilde sevmediklerin varsa neden? Ya da kendini garip hissettiğin yerler olduysa neden? gibi gibi 🙂

Favorilerimi enler başlığında şimdiye kadar ayak bastığım 4 kıtaya göre sınıflandıracak olursam 🙂

Asya’da en sevdiğim ülke Japonya oldu. Tartışmasız şimdiye kadar keşfettiğim en farklı kültür ve yaşadığım en iyi seyahatti. Japon bir ailenin yanında şiltede bir hafta konakladık ve ada ülkeyi boydan boya gezip altı şehrini gördük. Hiroşima’da atom bombasının patladığı yerde tarihin en acı yüzünü hissettik; Nara’da geyikleri elimizle besledik; Tokyo’da metropol hayatını sonuna kadar yaşadık. Japonya’daki deneyimlerim saymakla bitmez ama sanırım en güzeli Tokyo’da bir tapınakta geleneksel Japon dans dersine katılmaktı! Sevmediğim demeyelim ama en çok abartılmış bulduğum ülke de Tayland oldu. Aşırı kalabalık ve turistik bir ülkeyle karşılaştık.

Avrupa’da en sevdiğim ülke sanırım Macaristan. Budapeşte seyahatimiz aşırı keyifli geçmişti. Lokasyon olarak Orta Avrupa’da olması da gezi rotaları için onu vazgeçilmez kılıyor. Hafta sonu bileti buldukça Avrupa’da küçük kaçamaklar yapmak çok mantıklı. Bunlardan biri de Slovenya!

Afrika’da Güney Afrika’nın yaşam başkenti Cape Town’u gezme deneyimim oldu. Burada en sevdiğim şeyler; leziz Güney Afrika şarap rotaları, Lions Head’e tırmanmak ve Masa Dağı’nda gün batımı izlemek oldu. Tabi en unutulmaz deneyim köpek balıklarıyla kafes dalışı yapmamızdı. Güney Afrika’nın bende olumsuz yönde bıraktığı etki güvenlik problemi oldu. Cape Town diğer şehirlere göre daha güvenli olmasına rağmen akşam 8’de çok popüler bir caddede yürürken sırt çantamı açan bir hırsız tarafından gözlüklerimiz çalındı. Şükür ki pasaport, telefon, kamera gitmedi. Bu demek değil ki gitmemek lazım. Sadece dikkatli olmak gerek. Amerika kıtasında ise gönlümün sahibi Japonya ile hangisini birinci favori sırama oturtayım diye kararsız kaldığım ülke Meksika, benim için en özellerden. Babam Meksika’da yaşadığı için iki defa gitme fırsatı bulduğum Yucatan yarımadasına resmen aşığım. Cancun’dan Chichen Itza’ya kadar araba ile şehir şehir dolaştığımız seyahat beni hatırladıkça mest ediyor. Sanırım 3.defa da olsa yine gideceğim!

Amerika’nın ise başlı başına özel bir ülke olduğunu düşünüyorum. Bence herkes New York’ta Brooklyn Köprü’sü üzerinde Manhattan Skyline’ının üzeride batan bir güneş gördüğünde Amerika’ya tekrar gelmek isteyecektir.

Processed with Snapseed.
Sence farklı kültürlerde böyle uzun süreli seyahat etmenin insanın karakterine ve bakış açısına ne gibi avantaj ve dezavantajları mevcut?

Seyahat kesinlikle insana farklı bakış açıları kazandırıyor. Bir kere egonuzu büyük ölçüde yenmenizi sağlıyor. Kendi evinizde, kendi küçük dünyanızda inanılmaz önemli ve el üstünde tutulan biri olabilirsiniz; ancak gittiğiniz ülkelerde, o kültürlerde sizi diğerlerinden üstün kılacak hiçbir ayırt edici özelliğiniz yok. Üstelik eksidesiniz, hiçbir şey bilmiyorsunuz ama işin en güzel tarafı, gezerken öğrendiğiniz ve deneyimlediğiniz her an sayesinde evinize bilerek, artılarla dönüyorsunuz. Dolayısıyla seyahat etmenin mütevazileştirici bir tarafı olduğunu söyleyebilirim. Dünyanın, sizin her gün gördüğünüzden daha fazlası olduğunu deneyimleyerek kabul etmek zorunda kalmak, başka ülkelerde olup bitenleri televizyonlardaki dizi, film ve haberlerden öğrenmek gibi değilmiş, bunu anlıyorsunuz.

Dezavantaj olaraksa, sanırım seyahat sizi doyumsuz hale getiriyor. Artık rutin ve döngüsel durumlarda takılıp kalamıyorsunuz. Özgürlük, daha çok özgürlüğü istemeyi beraberinde getiriyor.

Yediğiniz en kötü ve en güzel yemekler ve içecekler hangileriydi? Denediğiniz değişik tatlar var mı? Onlarla ilgili deneyimlerinizi de alabilir miyiz?

Yemek anlamında en çok zorlandığımız ülke Tayland’dı. Çoğu insana göre çok değişik lezzetleri olabilir, ama bize çok pis geldiği için yeni tatlar deneme fırsatı bulamadık, ama bunun için pişmanım. En güzel yemek deneyimi olarak Japonya’daki Kobe eti, İtalya’da yediğim pizzaları ve Meksika’da önüme koydukları kızarmış kaktüsü unutamam.

Unutamadığınız anlar olmuştur muhakkak. Başından geçen bazı anılarını bizimle paylaşır mısın? İyisiyle kötüsüyle 🙂

Seyahatlerde bazen şansımız yaver gidebiliyor ve dört ayak üzerine düşebiliyoruz. New York’a gideceğimiz zaman, uçacağımız hava yolu şirketi(yabancı) bize bir teklifle geldi ve uçuşumuzu değiştirmek karşılığında bize 1000 TL para ödeyeceklerini söylediler. Uçuşumuz Paris üzerinde aktarmalıydı. Bize yapılan teklif ise aktarmasız ve üstelik yerli hepimizin de çok bildiği hava yolu şirketiyle değiştirmek şeklindeydi. Hem ABD’ye istediğimiz hava yoluyla direkt uçmuş olduk, hem de üstüne 1000 TL para kazandık.

Tabii her zaman başımıza iyi şeyler de gelmiyor. Balayımız için tercih ettiğimiz Maldivler’den dönüş günümüzde Umur’un bindiğimiz takside iPad’imizi unutması ve sonra kalabalık Male şehrinde o taksiyi elimizde bavullarla bulma çabalarımız takdire şayandı.

İyi kötü her anıyı, yaşandıktan sonra gülümseyerek hatırlıyorsunuz. Ancak o anları yaşarken tabii ki etkisi çok daha büyük oluyor. 1000 TL para karşılığı uçuş değişimi bizi milli piyango kadar sevindirmişti, aynı şekilde iPad’i kaybettiğimiz günse sanki dünyamız başımıza yıkılmıştı. Ama şimdi geriye baktığımda anlıyorum ki hepsi aynı derecede güzel anılar ve hepsi bize çok şey katmış.

Yola çıkacak olanların genelde en büyük korkusu maddi konular. Bu seyahatlerin size göre masrafı nasıl? Çok bütçeler gerekiyor mu? Artık günümüzde ucuz gezmenin yolları çok tabi ki ama insan gene de merak ediyor. En büyük masraf yaratan konular sence neler oluyor?

Kesinlikle bir seyahati ucuz ya da pahalı yapan şeylerin başında birinciliği uçak bileti çekiyor. Ben özellikle kıtalar arası uçuşlarımı kesinlikle kampanya döneminde alıyorum. Mesela Japonya ve Güney Afrika’ya kişi başı 450 USD’ye bilet almıştık. Bu neredeyse 1 kişi fiyatına iki kişi bilet almak demek. Konaklama için Airbnb yaparak daha merkezi lokasyonlarda daha ucuza kalıyoruz. Ve tabi ki gitmeden önce o kadar araştırma yapıyoruz ki en uygun ve lezzetli yemek nerede, ne yapmak ne yapmamak lazım bilerek seyahate gidiyoruz. Bence Avrupa için 3-4 günlük bir seyahat her şey dahil kişi başı 1000 TL, kıtalar arası uçuşlarda çok pahalı olmayan ülkeler için yapılan 1 haftalık seyahatlerse kişi başı 1000 USD’ye kapatılabilir. En azından biz her şeyi doya doya yaşayarak bu bütçelerle geziyoruz.

Gelecek rotanız belli mi? Buradan sonra nereye gideceksiniz 🙂 Öykünün Öyküleri ‘ni nerede göreceğiz?

2018 içerisinde planlı seyahatlerimiz şubatta İsveç Stockholm ve İzlanda, mart ayında İsrail Tel Aviv ve Kudüs, mayısta Danimarka Kopenhag, ağustosta İtalya ve Fransa kıyı şeridini kapsayan bir road trip.

Yıl sonu için gözümü uzaklara diktim. Her sene aralık ayında Umur’un doğum günü için kıtalar arası bir uçuş yapıyoruz. Bu sene hedef Avustralya ve Yeni Zelanda.

Kıta kıta kıyaslarsak, gittiğin yerlere göre ilk hangi kıtayı önerirsin? Neden? Afrika mı? Asya mı? Avrupa mı? Amerika mı?

Bence gezmek ve seyahat tecrübesi edinmek öğrenilmesi gereken bir süreç. Eğer ilk seyahatimi Asya’da Japonya’ya yapmış olsaydım kesinlikle hakkını vererek gezemezdim. Bu sebeple bence küçük Avrupa gezileri ile gezginliği keşfetmek tecrübe kazandıkça buna paralel Asya ülkelerinde çok uygun fiyatlara unutulmaz deneyimler yaşamak, daha sonra Amerika kıtasına ayak basmak ve o zenginliği tattıktan sonra Afrika’ya merhaba demek ve dünyanın her yerinin birbirinden çok daha farklı olduğunu kavramak doğru sıralama olabilir. En azından ben kendime bu yolu seçtim. Dört kıta cepte kaldı Antarktika dahil üç!

Eğer özel konumlar varsa belirtmek istediğin, burada yazabiliriz. Gün batımı için “Şeytan Kayaları”, yüzmek için “Kızıl Deniz”, dalmak için “Afrika” gibi. Hani böyle buraya giderseniz şunu kesin yapın gibi şeyler 🙂

Gün batımı için Güney Afrika’da Cape Town’daki “Masa Dağı”. İnsanlarla sosyalleşmek için Tokyo’daki oda şeklindeki 5-6 kişilik Golden Gai Barlar. Romantizmi iliklerinize kadar hissetmek için Slovenya “Bled Gölü’nde” sevgilinizle el ele yürümek. Matematiksel kusursuzluğu bizzat görmek için Meksika’daki “Chichen Itza Piramit’i”. Film seti tadında bir seyahat yaşamak için “Dubrovnik”. Tarihte yaşanmış savaşların acımasızlığını anlayabilmek için Bosna Hersek’teki Mostar Köprüsü. Ve son olarak filtresiz bir turkuaz görebilmek için Maldivler.

Türkiye’de gezilecek yerler hakkında görüşlerin var mı? Öykünün Öyküleri Türkiye’nin güzellikleri hakkında ne düşünüyorsun?

Türkiye tam anlamıyla bir cennet. Yani bir ülkenin her bölgesi mi eşsiz olur. Yazın Antalya’dan Fethiye’ye kadar yapılan bir Akdeniz araba yolculuğu; bahar aylarında gezmek, kış aylarında karların arasında sizi selamlayan peri bacalarını izlemek için İç Anadolu’da Kapadokya; ilkbahardan sonbahara kadar yaylarından inmek istemeyeceğiniz Karadeniz; mavi yolculuk için sizi bekleyen Ege, Doğu Ekspresi ile yapılan Kars yolculuğu, Güneydoğu’nun ise leziz mutfağı. Saymakla bitmez! Şimdiye kadar Türkiye’nin 7 bölgesinden de şehirler gezdim ama belki bir gün boydan boya ülkemizi gezerim.

Yola çıkarken yanımıza kesinlikle almamız gerekli dediğiniz eşyalar var mı?

Yaptığınız seyahate göre almanız gereken eşyalar listesi değişkenlik gösterecektir. Örneğin; kamp yapıyorsanız çadır, sırt çantası vazgeçilmezinizken bir hafta sonu Avrupa gezisinde sırt çantasına sığdırabileceğiniz birkaç parça kıyafet. Benim vazgeçilmezim kompakt kişisel eşyalarımı koyduğum dünya haritalı küçük çantam. Eğer yapacağınız bir road trip ise belki ufak bir buzdolabı, bagajda içerisi su dolu şekilde size yardımcı olacaktır. Tabi her seyahatin vazgeçilmezi enerji veren kuru yemişler de bazen size öğün atlatacak ve ucuza gezmenize yardımcı olacaktır. Tüm bunlardan sonra benim vazgeçilmezim, kameram, tripotum, sırt çantam ve canım sevgilim Umur!

Röportaja bu son video ile noktayı koyuyoruz 🙂 Umarım beğenmişsiniz. Yorum atarsınız artık 🙂 Öykü’yü takip etmek isterseniz;

Öykünün Öyküleri Blog: Tıklayın

Öykünün Öyküleri Instagram: Tıklayın

Öykünün Öyküleri Facebook: Tıklayın

Öykünün Öyküleri Twitter: Tıklayın

Savageandfree.com’da 10.02.2018de yayınlanmış olan röportajımızdır. Savageandfree.com kapandığı için röportajlarımızı buraya taşıdık.

Diğer gezgin röportajları için buraya tıklayınız!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu sayfadaki yazı kopyalanamaz.